İran Türkleri

  1. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    AntiOksidan
    AntiOksidan's avatar
    Kayıt Tarihi: 03/Ekim/2005
    Erkek
    Iran Türklerinden olduğu anlaşılan San’an Azer tarafından ’’ İran Türkleri’’ adıyla 44 sayfalık bir kitap neşrolundu. Sekiz puntoluk harflerle dizilen ve resimlerle bezenen kitabın sonuna ayrıca iki tane de harita iliştirilmiştir. Bu haritalardan biri 1922’de Sovyetler tarafından İran Azerbaycan’ı haritası, ötekide İran Türklerinin yaşadıkları yerleri gösteren 1/400.000 ölçüsünde bir İran haritasıdır.

    Kitabın önsözünde İran’daki beş milyon Türk adına, Türkiye münevverlerine hitaben söylenen dokunaklı sözlerden bugün Türkiye’de 37.000 İranlı Türk mültecisi olduğunu öğreniyoruz. İşte kitap, 37.000’den birisi tarafından yazılmış ve İran Türklerini Türkiye Türklerine tanıtmak ülküsüyle kaleme alınmıştır.

    Kitap, İran’da hükümet süren Türklerin kısa tarihini anlatmakla başlıyor. Burada en çok dikkate çarpan cihet, şimdiye kadar ’’ Samanlılar ’’ adı ile tanınmış olan maruf hükümdar sülalesinin ’’ Yasaman Kutay Oğulları ‘’ diye anılmasıdır. Muharrir, hangi tarihi kaynağa dayanarak bu adı ileri sürdüğünü, maalesef bildirmiyor. Malumdur ki Saman Oğulları devletinin ordusu Türk olmakla beraber hükümdar ailesinin ırkı katî olarak tespit edilmiş değildi. Ekser tarihlerde Saman, bazen da Şaman şeklinde yazılan sülale atasının Türk veya Fars olması ihtimalleri aynı zamanda mevcuttu.
    Eğer bu şahsın adının Yasaman Kutay olduğu tarihî bir vakıa olarak ispat olunursa Saman Oğullarının da Türklüğü ortaya çıkmış olur.

    Müellif İran Türklerinin esasen Fars olup sonradan zorla Türkleştirildiği hakkında Acemler tarafından ileri sürülen boş iddiaları reddettikten sonra İran Türklerinin yaşadığı yerlerdeki Türkçe coğrafi isimleri ele alıyor ve köy,dağ,ırmak adlarından birçoğunun Türkçe olduğunu göstererek buraların Türk ülkesi olduğunu ispat ediyor. Bir ülkedeki coğrafya isimlerinin, o ülkede yaşayan halkın milliyetini tayin hususunda ne kadar sağlam bir delil olduğu malumdur. Bu delillerden başka kitabın 16. sayfasında Tebrizli iki Türk çocuğunun resmi var ki, kıyafetleri ve yüzleri ile tamamıyla yuvarlak yüzlü ve topa. kılıklı Türkiye çocuklarına derhal kanı kaynamaktadır.

    Yine kitabın 17. sayısından öğrendiğimize göre İran'daki Türkçe coğrafi isimler değiştirilmekte, yerlerine Farsçaları konmaktadır. Hatta Türk çocuklarına Türkçe isim koymanın aysak olduğunu da yine burada hayret ve ibretle okumaktayız. İşte bu küçük ve değerli kitabın 22 sayfası bu ibret ve hayret verici hadiselerle doldur.

    Kitabın son yirmi sayfası (yani yarısı) ise İran'daki Türk şehirlerinden bahsetmektedir. Bu bölüm, S. Aran'ın yazılarından alınmıştır. bu yazıların bir takımı evvelce Tasvir Gazetesinde ve Çınaraltı'nda çıkmıştı. Buradaki Tebrize ait halk türkülerinde hiçbir yabancılık sezmedik. Küçük bir farkla bunlar Anadolu halk edebiyatı örneklerinin aynıdır. Bundan sonra Azerbaycan şairlerinden Hatâi (16.asır), Saib (17.asır), Kavsi (18. asır), Serraf, Halhâli, Nebatî, Şükûhî, Râcî,(beşi de 19.asır) ve bir de şimdi İran'da yaşayıp Türklüğe hizmet eden Türkçü bir şair olduğu için adı verilmeyip A. rumuzu ile gösterilen bir şairin şiirlerinden örnekler verilmektedir. Bu malumatın hemen hemen hepsi bizim için orijinaldir. Yalnız meşhur İran Türkleri hükümdarı Safevi Şah İsmail'in şiirdeki mahlası olan "Hatâi" kelimesi hakkında kitapta verilen malumata dair birkaç söz söyleyeceğiz. Çünkü Hatay kelimesi hakkında revaçta olan kanaate iştirak etmiyoruz: Bu kelimenin eski şekli "Kıtay" olup Orhun yazıtlarında geçmekte ve bir Moğol kavminin adı olarak kullanılmaktadır. Kıtay yahut Hıtayların bir kısmı sonradan Şimalî Çin'i zaptedip orada devlet kurdukları için Şimalî Çine Kıtay veya Katay demek âdet olmuştur. Sonraları bu söz bütün Çin'in umumî adı haline gelmiştir. Türkistan Türkleri bugün Çin'e Katay demektedir. Bu tabir Türklerden Ruslara da geçmiştir. Kitapta Şah İsmail'in "Hatâi" mahlasını, mensup bulunduğu Hatay uruğundan aldığı söyleniyor. Kara Hıtaylar batıya gelip dağıldıktan sonra bunlardan bazıları Kazak ve Başkurt Türkleri arasında "Katay" adını taşıyan oymaklar halinde günümüze kadar yaşamışlarsa da Türkiye'de, bilhassa Antakya civarında, büyük bir Hatay uruğundan haberdar değiliz. Şah İsmail'in kendisi Türk olduğu halde, malûmdur ki şeceresini siyasî maksatlarla Peygambere ulaştırıyordu. Böyle düşünen bir adamın mensup bulunduğu uruk veya boyun adı taşımayacağı şüphesizdir.

    Sanâb Azer'in kitabını Türkçü münevverler muhakkak okumalıdır. Azerî şivesiyle karışık o samimî satırlarda insanı İran Türkleriyle alakadar olmağa sürükleyen bir çekicilik var... Komşumuz İran'da yaşayan Türkleri az tanıyoruz. Az tanıdığımız bir şey değil, yanlış tanıyoruz. Bu yanlış düşünceleri silmek için bu kitap gibi birçok kitaplara daha ihtiyaç vardır.

    Bölüm 2


    12 Kasım 1968’de, saat 19’daki Radyo Ajans Haberlerinde ve ertesi günkü gazetelerde bildirildiğine göre, İran Dışişleri Bakanı Zâhidî, Tahran hava alanında, bira yabancı gazetecinin sorusuna verdiği cevapta, bu ilişkilerin geçmişte olduğu gibi dostluk ve kardeşlik esaslarına dayanarak yürüdüğünü söylemişti.

    Türk – İran ilişkilerinin dostluk ve kardeşlik temeline dayanarak yürümesini, elbette, biz de isteriz. Çünkü “Kalkınma İçin Bölgesel İşbirliği” antlaşmasında İran’la müttefik olduğumuz gibi, sınırdaş bulunmalığımız, aynı muhtemel tehlikelerden zarar görme durumunda olmamız da bizi dostluğa, ittifaka ve işbirliğine sürüklemektedir.

    İran’la kardeşliğimize gelince bunda da büyük bir gerçek payı olduğu muhakkaktır. Çünkü 25 milyonluk İran’da Türkler 12 milyonla en büyük millî topluluğu teşkil etmekte ve Fars, Arap, Kürt, Lor, Belüç gibi etnik unsurlar arasında her alandaki cevvaliyetleri ile İran’ın âdeta bir Türk memleketi olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Unutulmamalı ki bugün İran’ın hâkim unsuru farz olunan Farslar ancak 8–9 milyonluk bir kütleden ibarettir ve bu unsur, bundan önceki uzun yüzyıllar boyunca daima İran’daki Türk topluluğunun hâkimiyeti altında yaşamıştır.

    İran 1042’de tamamen Selçukluların hükmüne girip 12. asır sonlarına kadar bu hanedanın, daha sonra yine halis Türk olan Harzemşahlar’ın, Harzemşahlar’dan sonra Çengiz Hanedanının bir kolu olan İlhanlılar’ın, İlhanlılar’dan sonra Calayırlar, Karakoyunlular, Temirliler, Akkoyunlular, Safevîler, Afşarlar ve Kaçarların hâkimiyeti altında kalmış ve bu hâkimiyet 1925 yılına kadar uzamıştır. 1042 ile 1925 arası 883 yıl eder. Bir ülke 883 yıl Türklerin elinde kalıp da halkının çoğu Türk olunca şüphesiz bir Türk memleketi sayılacaktır. Bir Türk memleketi olduğu halde zıt ve yabancı bir ülke sayılmasının tek sebebi ortaçağlardaki devlet kavramında en mühim faktör sayılan mezhep ayrılığının doğurduğu aralıksız ve lüzumsuz kavgalardır.

    Tarihlerin Türk – Acem kavgası diye gösterdiği Çaldıran meydan savaşında Türklüğü temsil eden Yavuz Sultan Selim’in ordusunda 10.000 kadar devşirme yeniçeri vesaire bulunduğu halde Acemliği temsil eden Şah İsmail’in ordusu yüzde yüz Türkmenlerden mürekkepti. Saray ve ordu dili Türkçe olan İran’ın fiilen olmasa bile resmen Farslaşması 1925’te Pehlevî Hanedanının İran tahtına geçmesinden sonradır.

    Zâhidî’nin bahsettiği dostluk ve kardeşliğin doğru olması için yalnız Dışişleri Bakanlarının siyasî nezaket çerçevesindeki sözleri hiç şüphesiz kâfi değildir. Bütün Dışişleri Bakanları, başka milletlerden bahsederken aşağı yukarı aynı şeyleri söylerler. Dostluk ve kardeşliğin gerçekleşmesi, bütün milletçe olmasa bile, aydınlar ve basın tarafından desteklenmedikçe hakikat olmuş sayılmaz.

    İran’da hükümet kontrolünde olduğu herkesçe bilinen basının Türkler hakkındaki düşünceleri hiç de kardeşçe, hatta dostça değil, aksine düşmancadır. Örnek olarak son zamanlarda, üzerinde çok durulan bir İran gazetesinin Âyendegân’ın Türkiye’den bahseden makalesi gösterilebilir. Âyendegân, Türkiye’den “Don Kişotlar Ülkesi” diye bahsediyor. Doğuda ve Batıda Don Kişot karakterli bazı milletlerin bulunduğu malumsa da Türklerin bunlardan biri olmadığı millî karakterleriyle sabittir ve bir ülkeyi bu şekilde adlandırmak herhalde dostça bir bakışın neticesi değildir.

    Âyendegân, Türklerin büyüklük iddiasında olduklarını, akıllılıklarıyla şöhret sahibi olmak istediklerini, fakat temelden mahrum olan bu iddianın sırf bir taassup mahsulü olduğunu, bu milletin içindeki bazı bilgisiz kimselerin Pantürkizm hülyasıyla yaşadığını, Türkçe konuşan başka milletleri kendi imparatorlukları içine katmak istediklerini yazıyor.

    Türklerin büyüklük iddiası, böyle bir iddiaları varsa, temelden yoksun değil, tarihî temellere dayanan bir düşüncedir. 1918 yılına kadar Türklerin aralıksız olarak büyük devlet halinde yaşadıkları ve bazı asırlarda cihan birincisi oldukları da yine tarihî bir gerçektir. Farâbî’yi yetiştiren bir millete “akıllılıklarıyla şöhret sahibi olmak isteyenler” demek ilmî değerden mahrum, hakikatle ilgisiz bir iftiradır. Âyendegân’ın bilgisiz kimseler diye bahsettiği Pantürkistlerin “Türkçe konuşan başka milletleri kendi imparatorluklarına katmak” istemeleri ise düzeltilmeye muhtaç bir yanlıştır. “Türkçe konuşan başka milletler” yeni icad bir nazariye olacaktır. Çünkü Türkçe konuşanların Türk olduğu bütün dünya ilim âlemince kabul edilmiş, mantığın ve tarihin desteklediği bir hakikattir. Âyendegân, İran Türkleri olan Azerilerin Türkmenlerin ve Kaşkayların “Türkçe konuşan başka milletler” olduğunu anlatmak istiyorsa bu fahiş yanlışı düzeltmeye kalkmak bile abestir. Aslında Fars olan bu Azeri, Türkmen ve Kaşkayların Moğol istilası sırasında zorla Türkçe konuşmaya mecbur edildiği hakkında İran okullarında öğretilen tarih bilgileri üzerinde ise söz söylemeye imkan yoktur. Anlaşılmayan, tarihî bir sır olarak kalan nokta, Moğolların Farsları niçin Moğolca değil de Türkçe konuşmaya icbar ettikleridir.

    Âyendegân’ın dostluk ve kardeşliğe asla yakışmadığı gibi gerçekle ve mantıkla bağdaşamayan bir iddiası da, Türklerin büyüklük duygusuna kapılarak birçok Ermeni’yi yok ettikleri hakkındaki sözleridir.

    Herhalde Birinci Cihan Savaşı sırasındaki olaylara dokunmak istiyor.

    O Ermeni hâdiseleri büyüklük duygusundan değil, var olma direnişinden doğmuştur. Ölüm – dirim savaşına girmiş olan Türkiye’yi Ermeniler arkadan vurmak istemişlerdi. İhanet eden tebaalara karşı bütün devletlerin yapacağı muameleyi Türkler de yapmışlardı. Ya İkinci Dünya Savaşında ve bir de iki yıl önce Farsların Şiraz bölgesindeki Kaşkay Türklerine karşı giriştiği yok etme harekâtı neydi? İran’ın güneyinde Farslığın ortasında, bir ada halinde yaşayan bir iki yüz binlik Kaşkay Türkleri hangi düşmanla işbirliği yapmış veya İran’ın hangi hayatî çıkarını tehlikeye koymuştu?

    Görülüyor ki tarihe mal olmuş olayları lüzumsuz yere kurcalamak faydasızdır. Hele bunların haksız şekilde tefsiri geriye tepen silah tesiri yapar.

    İran gazetesinin unutmaması gereken nokta şudur: Türkiye, çevresinde düşman devletler olsa bile kendisini koruyacak kudrette olduğunu uzak ve yakın tarihiyle ispat etmiş bir devlettir. İran aynı durumda değildir ve İran’ı devlet halinde yaşatan güç İmam Rıza’nın türbesi veya Firdevsi’nın Şehnâmesi değil, 12 milyonluk sağlam, enerjik, müteşebbis ve cesur nüfusu ile İran Türkleri’dir.

    İran’ın kendi devlet başkanları olarak saydığı Tuğrul Beğler, Alp Arslanlar, Melikşahlar, Sancar-Mâziler, Şah İsmâiller, Tahmasblar, Nadir Şahlar ve onların orduları tamamıyla Türk’tür. İran edebiyatını teşvik ve mükâfatları ile geliştirenler Türk hükümdarlarıdır. Fars edebiyatı şairlerinin mühim bir bölümü de Türk ırkından kimselerdir.

    Hele İkinci Cihan Savaşı’nın kritik günlerinde, İran Ruslar’la İngilizler tarafından istilâ edilir ve Pehlevî Hanedanının kurucusu “Büyük Şah Rıza Pehlevî” esir edilerek sürgüne gönderilirken Basra Körfezi’nde kuvvetli İngiliz filosuna küçük birkaç savaş gemisiyle karşı koyarak şehit olan İran amirali “Bayındır” da, adından da anlaşılacağı üzere, Türk’tü.

    Zaten bu muhteşem deliliği de ancak bir Türk yapabilirdi.

    Zâhidî’nin bahsettiği Türk – İran dostluğunun gerçekleşmesi bir takım şartlara bağlıdır. Bu şartların başında iki taraftaki basının rolü ile İran Türklerine karşı gösterilen muamele çok mühimdir. Basın hem umumî efkârı temsil etmek, hem de halka yol göstermek bakımından bu dostlukta güçlü bir faktördür. Şimdiye kadar Türk basınında İranlıları kıracak sistemli bir yayın görülmemiştir. Türk basını İran’ınki gibi baskı ve sansür altında bulunmayıp hür olduğu halde İran düşmanlığı yapan bir gazeteye rastlanmamıştır. Aksine, gerek gazeteler gerekse dergiler İran’ı, İranlıları, özellikle İran saray çevresini memnun edecek yazılar yazmıştır. İran’da, bir taraftan lüks ve sefahat yapıldığı ve memleketin bütün servetinin birkaç yüz aile tarafından paylaşıldığı, öte yandan sokaklara dökülmüş sefaletin acıklı manzaralar arz ettiği sol temayüllü bazı gazeteciler tarafından dile getirilmişse de bunda pek fazla yalan ve yanlış yoktur. Türk basını, sırf ittifak bağlarına duyduğu saygı dolayısıyla bu meseleleri daha fazla kurcalamaktan çekinmiş, İran’ın iç işi sayarak üzerinde durmamıştır. Üzerinde durulan konu, İran’ın genç ve güzel kraliçesi Ferah Dibâ’nın zarafeti, meziyetleri, sosyal konularla ilgisi gibi meseleler olmuştur. Bu arada İran şahına da geniş yer verilmiş, hakkında övücü yazılar yazılmış, ilk iki evlenmesinde bahtiyar olmadığı için kendisine karşı şefkat ve sempati duyulmuştur.

    İran hükümetinin bir yandan Türkiye ile dost ve müttefik geçinirken öte yandan Türkiye’de öğrenim yapmak isteyen Türk asıllı İran öğrencilerine pasaport vermemesi, buna karşılık herhangi bir Avrupa ülkesinde gidenlere hiçbir sınır konulmaması dikkatten kaçacak gibi değildir. Bu gençlerin Türkiye’de Türkçülük ve Turancılık ülküleriyle aşılanmalarından korkuyorlarsa bunun çaresi Türklere Türkiye kapılarını kapamak değil, onları İran’a ısındıracak formülleri bulup uygulamaktır. Dokuz yüzyıldan beri İran’a hâkim olan Türklerin birdenbire bir sihirbaz değneğiyle mahkûm duruma düşüvermeleri herhalde onlar tarafından kolaylıkla ve baskı ile kabul olunacak bir şey değildir.

    Âyendegân’ın Türklere bir takım kusurlar yakıştırması ve Türkiye’de Turancılık fikirleri revaçta olduğu için bu memleketi Don Kişotlar ülkesi diye tarif etmesi, sırça köşkte oturanların komşularına taş atması cinsinden tehlikeli bir davranıştır. Çünkü iş karşılıklı suçlamalara dökülünce bundan zararlı çıkacak olan herhalde Türkler olmayacaktır.

    Türkiye’de Pantürkizm düşüncesi bütün Türkleri (Âyendegân’ın tabiriyle Türkçe konuşan milletleri) birleştirmek gayesini güder. Bu gaye tarihte birkaç defa gerçekleşmiştir. Selçuklu Alp Arslan ve Melikşah zamanlarında İran ile Türkiye tek devlet halinde yaşıyorlardı ve başında Selçuklu Hanedanı bulunan, başkenti Rey veya İsfahan şehirleri olan bu devlet şüphesiz bir Türk devletiydi. İşte bugün İran’da Türkçe konuşan Azeriler ve başka Türkler, İranlı dostlarının mizah konusu olacak iddiaları gibi Moğollar’ın zorla Türkçe konuşturdukları Farslar değil, Selçuk Devletinin dayandığı unsur olan Türklerin torunları, yani İran’ın dünkü hâkimleridir.

    Türklerin Pantürkizm ülküsünü gütmeleri bir kusursa İranlıların Panaryanizm düşünceleri nedir? Pantürkizm, gerçekleşebilir bir ülkü olduğunu ve yalnız Türkleri düşündüğü halde Fars, Kürt ve Ermenileri içine almak hayalindeki Panaryanizme ne demeli? Hele Farslarla Ermenilerin birleşmesi gibi asla gerçekleşemeyecek olan bir düşüncenin ardındakiler nasıl insanlardır?

    Pantürkistler kendi tarihleri hususunda hiçbir mugalata veya mübalağaya kapılmış değillerdir. Buna ihtiyaçları olmadığı da malumdur. Ya geçende kutlanan “İran’ın 2500 üncü yıl dönümü” nedir? Acaba ortada gerçekten 2500 yıllık bir devlet var mı? İranlı müttefiklerimizi gücendirmek pahasına olsa da böyle bir devletin bulunmadığını söylemeye mecburuz. Medyalıları İranlı saysak bile Medyalılarla Perslerin kısa süren hakimiyetlerini İskender istilâsı yok edip İran uzun süre Makedonyalıların esareti altında kalmamış mıydı?

    Makedonya hakimiyetine son veren Partların Fars olmadığı muhakkak olmamakla beraber bunları da İran kadrosuna alsak ve Sasanlılarla birlikte hesap etsek dört beş asır süren bu devreyi Araplar sona erdirip ondan sonra İran haritadan silinmemiş miydi? Asırlardan sonra kurulan ve İran’ın ancak bir parçasına hâkim olabilen Samanlılar, Saffarlılar, Büveyhiler de nihayet İran’ı bütünüyle Türklere bırakmamışlar mıydı? Arada asırlarca süren Makedonya, Arap ve Türk hakimiyetleri bulunan bir ülkeyi 2500 yıllık Fars devleti saymak herhalde tarihe “seni saymıyorum” demekle birdir.

    Hele adının “Muhammed Rıza” olduğu bütün dünya tarafından bilinen şimdiki İran şahının “Aryamihr” (yani Arya güneşi) adıyla anılması İslâmiyet’ten önceki İran tarih ve kültürüne çekilen özleyişin ifadesinden fazla bir mânâ ifade etmez.

    Bizim tarihimizde buna benzer mübalağalar yoktur. Mustafa Kemal Paşa, “Atatürk” adını soyadı olarak almıştır. Şunu da unutmamalı ki o Sakarya ve Dumlupınar meydan savaşlarını kazanmış bir kumandan, mahvoldu sanılan bir milleti kalkındıran devlet adamıydı. Tehlike anlarında ülkesini bırakıp gitmiş ve bu unvanı durup dururken almış değildi.

    İranlı müttefiklerimizin bizi tenkit veya hicvederken kendilerinin toz kondurulacak tarafları bulunmaması icap ederdi. Meselâ, dost bir devlet, kendi sınırları içinde bulunan 12 milyon Türk’e başka türlü muamele etmeliydi. İran’ın en özlü ve savaşçı unsuru olan Türklerin o ülkedeki 50–60 bin Ermeni’nin yararlandığı azınlık haklarından faydalanmasının önlenişi Türk denilince ödü patlayan bir devletin başvuracağı çaredir. Farslar’ın beyninde Şehnâme’deki masallar yer etmiş olduğu için kuzeylerindeki Azerbaycan’da bir “Turan” ve her Türk’te de bir “Afrâsiyab” görmek kuruntusundan kendilerini kurtaramıyorlar.

    Halbuki devlet ve onun politikası kuruntularla değil, gerçek müttefikleri ve sağlam dostlarla hakiki düşmanları kavrayabilmek hüneriyle yürütülür.

    Türkiye’de hiçbir İran düşmanlığı bulunmamasına karşılık müttefikimiz İran’ın şuuraltında bazı karanlık noktaların bulunduğu muhakkaktır.

    İranlılara, geleceklerinin Türk dostluğuna bağlı bulunduğunu, Türk düşmanlığının İran’ın lehinde olmayacağını hatırlatmak ise dostça bir uyarmadan başka bir şey değildir.


    Alıntıdır.

  2. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    cold-m4
    cold-m4's avatar
    Kayıt Tarihi: 12/Temmuz/2007
    Erkek
    adamların cumhurbaşkanı bizim Atamıza saygısızlık ederken,hala ne diye bu herifleri sevenler var bilmiyorum..
  3. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    MbK
    MbK's avatar
    Kayıt Tarihi: 14/Haziran/2006
    Erkek

    coldum parlağım Türkiyeden giden devlet büyükleri de humeyni'nin mezarına gitmiyo bu da mesela onların bi protokol şekli eee biz onlarınkine uymazsak onlar da bizimkine uymaz değil mi ama :|

    ayrıca bir İran Türkü olduğum için soyumdan gurur duyuyorum (H) iran tarafında da Türkiyeye karşı bir kin yoktur :|


    Çok özel kadınlar tanıdım. Bana hayatı onlar tanıttılar...
  4. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    DkN
    DkN's avatar
    Kayıt Tarihi: 29/Ocak/2006
    Erkek
    iran Türkleri diyerek soydaşlarımızın adını kötülemeyin, onlar Azeri ve Türkmendir. Pislik acemlerin adını onlarla birlikte kullanarak soydaşlarımızı küçültmeyin.

    Vatan ne Türkiye"dir Türklere, ne Türkistan; Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan. ~ Saga qaygı kelgende qorqup qaşsam taa saga, Qayday betpen qararman aytaş yurtum men saga? Ne dermen dep aytarman sütün bergen anamga? Ne dermen dep aytarman maga sengen atamga? ~ Kök Bayraq"a selam olsun !
  5. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    g2k
    g2k's avatar
    Kayıt Tarihi: 03/Mayıs/2007
    Erkek

    DkN bunu yazdı:
    -----------------------------
    iran Türkleri diyerek soydaşlarımızın adını kötülemeyin, onlar Azeri ve Türkmendir. Pislik acemlerin adını onlarla birlikte kullanarak soydaşlarımızı küçültmeyin.
    -----------------------------

    Gerek Azerbaycan Türkleri kendilerine ve gerekse Türkiye Türkleri Azerbaycanlı soydaşlarımıza bilinçsizce "Azeri" demektedir.

    Oysa, Azerbaycan Türklerine "Azeri" demek yanlıştır. Çünkü "Azeri" sözcüğü Farsça'dır ve Azeriler, İran'da yaşamış olan ateşe tapan bir Fars kavminin adıdır. Bu ad, Rusların Türkleri özlerinden koparma siyasetinin bir parçası olarak, Azerbaycan Türkleri'ne, Türklükleri'ni unutturmak gayesiyle vermiştir. Bu yüzden, Azerbaycanlı soydaşlarımıza, "Azeri" demek yerine, "Azerbaycan Türkleri" demek doğru olacaktır.

    alıntı..


    g2k[et]tahribat[dat]com
  6. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    efrasyap
    efrasyap's avatar
    Kayıt Tarihi: 13/Haziran/2008
    Erkek

    Fars kültür emperyalizmine masur kalldığı halde  hala  öz benliğini konurumaları  mutluluk vericidir

    Geçmişş yıllarda bazı  büyük gösteriler  gerçekleştirdirler.

    İnşallah orada Türkler olası abd_ıran münakaşasında abd  nin maşası olmazlar.

    http://www.youtube.com/watch?v=EJH0t7JtMyg&feature=related

  7. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    cold-m4
    cold-m4's avatar
    Kayıt Tarihi: 12/Temmuz/2007
    Erkek
    efrasyap bunu yazdı:
    -----------------------------

    Fars kültür emperyalizmine masur kalldığı halde  hala  öz benliğini konurumaları  mutluluk vericidir

    Geçmişş yıllarda bazı  büyük gösteriler  gerçekleştirdirler.

    İnşallah orada Türkler olası abd_ıran münakaşasında abd  nin maşası olmazlar.

    http://www.youtube.com/watch?v=EJH0t7JtMyg&feature=related


    -----------------------------
    Acem pislikleri Türklere hakettiği gibi davranırsa,olmazlar belki.
  8. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    HolygaN
    HolygaN's avatar
    Kayıt Tarihi: 15/Temmuz/2007
    Erkek

    Burası benım sitem. İranlı bir Türkle tanıştım Ara sıra yazı yazabilirmiyim dedi kabul ettim. İki yazı yazdı

    http://www.kahramanturk.org/deneme/infusions/articles/index.php?cat_id=4

     

    Onunla konuşurken ahmedinejadında Türk olduğunu söyledi. Peki size neden baskı yapıyor dedim. Orda farsların çıkarı için çalışmayacak adam cumhurbaşkanı olamaz dedi

     

  9. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Blackjack
    Blackjack's avatar
    Kayıt Tarihi: 25/Eylül/2007
    Erkek
    Şu,bizde irana gittiğimizde humeyninin mezarını ziyaret etmiyoruz,onlarından ATATÜRK'ün kabrini ziyaret etmemesi norlmaldir hoş görüsü neden başka konularda görünmüyor.Özellikle ulusalcılar araptan ve arapcılardan nefret ediyorlar,olabilir o onların görüşüdür denilmeyerek.Yada onlar araba şuna buna göz yası dökmüyorlar çünkü kardeşlerini unutmuyorlar diyede olabilir.Neden bu hoş görü ahmedişerefzisine yada hümeyniyi seviyorum ATATÜRK'ü degil diyenlere gösteriliyorda başkalarına gösterilmiyor.Söz meclisten dışarı kimse alınmasın.Sadece aklıma geldi.
  10. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    efrasyap
    efrasyap's avatar
    Kayıt Tarihi: 13/Haziran/2008
    Erkek

    http://www.y-tm.com/index.php?option=com_content&task=view&id=2424&Itemid=830

    arkadaşlar   Fars rejimi  toplu halde Türk öğrencileri  tutuklamış ve büyük eylem hazırlıkları yapılmakta  Türkler tarafından

  11. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    sagukn
    sagukn's avatar
    Kayıt Tarihi: 30/Haziran/2008
    Erkek
    Çok önemli noktalar var.Herkesin okuması gereken bir yazı.

    Deli sevdalarım vardır benim çünkü ben Al Bayrağımın aşığıyım
Toplam Hit: 5158 Toplam Mesaj: 13